1990’ların başında, bugün neredeyse bir efsane gibi anlatılan bir olay yaşandı — milyonlarca insanın yaşadığı dev bir hayvanat bahçesi sanki aniden kapılarını açtı. Sovyet insanı dünyaya çıktı. Hem mecazi hem de gerçek anlamda. Hayatını sloganlarla, kuyruklarla, karneyle ve gri apartmanların gölgesinde geçirmiş insanlar bir anda özgür kaldı. Ve bu özgürlükle ne yapacaklarını bilmiyorlardı.
Bunu tek kelimeyle anlatmak gerekirse: kültürel şok.
Sınırlar açıldı ve hayatı boyunca satır aralarını okumaya alışmış insanlar bir anda raflarla, ürün bolluğuyla, Batı pop müziğiyle, erotik dergilerle ve plastik kredi kartlarıyla yüz yüze geldi. Her şeye dokunuyorlardı. Karnavalda çocuklar gibiydiler. Kimisi hayran kaldı, kimisi afalladı, kimisi — açıkça söylemek gerekirse — vahşileşti.
“Fakir değildik, izoleydik,” diye anlatıyor 1992’de ilk kez yurt dışına çıkan bir eski Sovyet vatandaşı. “Bize şüpheyle bakıyorlardı — yüksek sesle konuşuyorduk, kuralları bilmiyorduk, yemeği elle yiyorduk ve ‘sonraya kalsın’ diye otel kahvaltısından yiyecek götürüyorduk. Neden sessiz olmamız gerektiğini ya da neden otel sabununu almamamız gerektiğini anlamıyorduk.”
Ormandan değil, planlı ekonomiden çıkmış vahşiler gibiydiler.
İlk kez Coca-Cola otomatı görüyorlardı, ilk kez yeşil kabuksuz muz yiyorlar, ilk kez bir kadının “mevsime ya da kurala göre” değil, sadece istediği gibi giyinebileceğini fark ediyorlardı. Bu, bazen vahşi tepkilere yol açıyordu. Hem utanç verici, hem eğlenceli, hem de korkutucuydu.
Avrupa pazarlarında Sovyet turistler, sanki Bükreş’teki açık pazardalarmış gibi pazarlık yapıyor, “çantayla girmeyin” uyarılarını anlamıyor, yiyecekleri, arabaları, tuvaletleri bile fotoğraflıyorlardı.
Peki ya evde? Yeni bir dünyada yaşamaya çalışıyorlardı: her şeyin parayla olduğu, kendini “satman” gereken, sadece çalışmanın yetmediği bir dünya. “Kolektif, bireyden önce gelir” düşüncesiyle yetişmiş biri için bu, başka bir gezegene taşınmak gibiydi.
Ama yine de… Öğrendiler. Kimisi iş insanı oldu. Kimisi göç etti. Kimisi depresyona girdi, içkiye sığındı. Ama kimisi — inanılmaz bir şekilde — ilk kez gerçekten “kendisi” oldu. Çünkü eskiden “kafesteki kartal” olan insan, nihayet özgür olmanın ne demek olduğunu deneyimleyebildi.
Bu uyum süreci yıllarca sürdü. Belki de hâlâ tamamlanmadı. Çünkü post-Sovyet insan, bir sabah özgür uyanıp, bu özgürlüğe sevinip sevinmemesi gerektiğini hâlâ bilmeyen kişidir.