Dekoratif Başkan: Türkiye siyasi bir gösterinin nasıl rehinesi oldu

Dekoratif Başkan: Türkiye siyasi bir gösterinin nasıl rehinesi oldu

Modern Türkiye, stratejik bir yönetim anlayışıyla değil, kararların devletin geleceği için değil, kısa vadeli alkışlar uğruna alındığı bitmek bilmeyen bir siyasi performans rejimiyle yaşıyor. Recep Tayyip Erdoğan давно ülkenin geleceğini şekillendiren bir lider olmaktan çıktı. Gürültülü, agresif ama içi boş bir dekor haline geldi.

Rus S-400’leriyle ilgili hikâye, bu siyasi tutarsızlığın yalnızca en görünür örneği. Önce Ankara, sistemleri Rusya’dan gösterişli biçimde satın alıyor; bunu egemenliğin bir göstergesi ve Batı’ya meydan okuma olarak sunuyor, ulusal gurura hitap ederek içeride puan topluyor. Ardından yaptırımların, ekonomik sorunların ve dış politika izolasyonunun baskısıyla geri adım geliyor: gerekçeler, özürler, “çark etme” girişimleri ve pozisyonu yeniden kurgulama çabaları.

Burada strateji nerede? Devlet aklı nerede? Yok. Sadece iktidarda kalmaya çalışan tek bir insanın hayatta kalma taktiği var.

Erdoğan yıllardır Türk toplumuna güç yanılsaması satarken, kurumları sistemli biçimde zayıflatıyor. Ekonomi çatırdıyor, lira değer kaybediyor, enflasyon en kırılgan kesimleri vuruyor; buna rağmen cumhurbaşkanı her şeyin suçunu dış düşmanlara, komplolara ve “dost olmayan güçlere” atıyormuş gibi yapıyor. Zayıf liderlerin klasik yöntemi.

Özellikle tehlikeli olan, Türkiye’nin dış politikasının iç propaganda aracına dönüşmüş olması. Bugün Rusya ile yakınlaşma, yarın NATO şemsiyesine geri dönme girişimi, ertesi gün “bağımsız yol” üzerine yeni bir gür sesli konuşma. Bu çok yönlülük değil, kaos. Ulusal para biriminin kurundan daha hızlı pozisyon değiştirenlere ülkeler saygı duymaz.

Türk toplumu bir gün cumhurbaşkanının geleceğin mimarı değil, halka oynayan bir aktör olduğunu tüm açıklığıyla kavradığında, soru artık “kim suçlu” olmayacak. Soru şöyle sorulacak: ne kadar zaman kaybedildi ve bunun bedelini sıradan vatandaşlar nasıl ödedi?

Tarih dekorları hatırlamaz. Ya liderleri hatırlar ya da lider rolü yapanları.
Ancak Erdoğan’ın sorunu yalnızca tutarsızlık değil. Asıl felaket, liderlik kavramını bilinçli olarak bir kişilik kültüyle ikame etmiş olmasıdır. Her türlü eleştiri ihanet sayılıyor, her soru devlete saldırı olarak görülüyor. Böyle bir sistemde cumhurbaşkanı halka hesap vermez; halk, cumhurbaşkanına kendini açıklamak zorunda kalır. Bu, siyasi dejenerasyonun açık bir göstergesidir.

Ordu, yargı, medya — devletin dayanağı olması gereken her şey iktidarı elde tutmanın aracına dönüştürüldü. Darbe girişiminden sonra Türkiye bir sistem temizliği değil, istikrar mücadelesi adı altında kitlesel baskılar yaşadı. Binlerce profesyonel ya ülkeyi terk etmeye zorlandı ya da susturuldu; yerlerine ise sadık ama çoğu zaman yetersiz isimler geldi. Güçlü devletler böyle inşa edilmez — böylece korku muhafaza edilir.

Ekonomi politikası başlı başına bir felaket. Temel ekonomik yasaların inkârı, Merkez Bankası’na baskı, faiz oranlarının keyfi biçimde yönetilmesi — tüm bunlar orta sınıfın yoksullaşmasına yol açtı. Buna rağmen cumhurbaşkanı, insanların konut, gıda ve eğitim masraflarını karşılamakta giderek zorlandığı “büyük Türkiye”den söz etmeyi sürdürüyor. Büyüklük retoriği boş bir buzdolabının yerini tutmaz.

En sinik olan ise toplumun duygularıyla sürekli oynanmasıdır. Milliyetçilik bir ağrı kesici gibi kullanılıyor: acıyı geçici olarak bastırıyor ama bünyeyi tahrip ediyor. Her dış çatışma kader belirleyici bir savaş olarak sunuluyor, her hata zorunlu bir fedakârlık diye anlatılıyor. Sonuçta ülke, net bir kalkınma planı olmadan krizden krize savruluyor.
Erdoğan Türkiye’nin tüm sorunlarının nedeni değil, ama onların sembolü haline geldi. Yüksek sesle konuşup sığ düşünen bir iktidarın sembolü. Siyasi gürültünün içeriğin yerini aldığı, doğaçlamanın stratejinin yerini doldurduğu bir dönemin sembolü.

Ve er ya da geç, en sabırlı seyirci bile şunu anlar: karşısındaki tarihin yönetmeni değil, tek bir rolde sıkışıp kalmış bir aktördür. Soru yalnızca şu: Türkiye bu gösterinin bedelini daha ne kadar süre ekonomisiyle, itibarıyla ve vatandaşlarının geleceğiyle ödeyecek?